Ölümün Gölgesinde… Gammaz Yürek!

Gönül Ocak

Ölümün Gölgesinde Gammaz Yürek
The Tell Tale Heart (Gammaz Yürek), (1953), Edgar Allan Poe'nun aynı adlı öyküsünden uyarlanmış animasyon.

1809 yılında Boston’da doğan Edgar Allan Poe, 1849 yılında ölür. Çocukluğundan itibaren ‘normal’ dediğimiz hayatı olmamıştır. Sanatçı anne babanın çocuğudur. Hatırlamadığı bir yaş aralığında babası onları terk eder. Kaybolmuştur. Genç yaşta üç çocukla baş etmek zorunda kalan genç ve güzel anne tüberküloza yakalanıp hayatını kaybeder. Daha sonra Poe’yu varsıl tanınmış bir aile olan Allan’lar sahiplenir. Frances Allan de annesi gibi narin, zayıf ve çok güzel bir kadındır. Onu öz evladı gibi sever, korur, kollar. Poe da ona çok düşkündür. Ancak o da genç yaşta ölür. Poe, ergenlik çağlarında tanıdığı arkadaşının annesine, aşka benzer tutkuyla bağlanır. Onu da kaybeder. Daha sonraları kendisinden küçük kuzeni Virginia ile evlenir. Bir süre sonra Virginia da annesinin hastalığına yakalanıp ölür.

Poe’nun sevdiği kadınların ölmesi hayatı boyunca ölümün gölgesiyle yaşamasına yol açar. Bir nekrofili gibidir adeta. Kovulmak istenen ölüm korkusu her defasında eserlerinde büyük dehşet içinde geri dönüp gün yüzüne çıkar. Aynı zamanda hem fiziki hem de manevi olan bu aşınmada dehşetin karışık güçlerinin dal budak saldığını görürüz. Öykülerinin çoğu Poe’nun bilinç dışını yansıtır. Siyah bir kedi, akbaba ya da kuzgun her zaman devam eden bir yası da simgeler. Bu yas baba, anne, sevgili ve sevdiklerinin yasıdır. 

Ölümün Gölgesinde Gammaz YürekPoe, edebiyat dünyasında bilinç dışını en iyi kullanan yazarlardan biridir. Yazdığı roman, şiir ve öykülerinde bilinç dışındaki bir yerleri huzursuz edeceğini, orada uyuyan bir şeyleri harekete geçireceğini bilir, ona göre eserlerini örtük bir şekilde, uzata uzata, tekrarlayarak anlatır. Bizler de o tekrarlardan hiç rahatsız olmadan ama yazıldığı gibi dehşet içinde okuruz. Her türlü insan ruhunu bilen Poe, öykülerinin her birinde o ruh hallerini gösterir. Psikolojik süreçleri incelerken duygulara ve delilik gibi durumlara yer vermesi bundandır.

Gammaz Yürek adlı öyküsünün girişi şöyledir:

Evet! -asabi- hep çok, çok, dehşetli asabiydim, şimdi de öyleyim, ama kim demiş deliyim diye? Bu illet duyularımı yok etmek, köreltmek şöyle dursun, daha da duyarlı kılmıştı En çok da işitme duyumu. Yedi iklim dört bucak her şeyi işitiyordum. Cehennemden pek çok şey işitiyordum.

Söyledikleri söylemediklerinde gizlenmiş olan Edgar Allan Poe’nun bilinç dışı, geçmişinin yalanla işgal edilmiş bölümüdür. O, bu yalanları, boşluğu, bu eksikliği bilinç düzeyinde yok ederek, öldürerek gösterir. Kötü bir bakış onun bilinç dışına el uzatıyor, kendini duyumsatıyor, huzursuz ediyordur.

Tamamlanamamışlığını bulandıran her şey yok edilmelidir.

Hiçbir niyetim yoktu. Hiçbir garazım yoktu. İhtiyarı severdim. Bana hiçbir kötülüğü dokunmamıştı. En küçük küstahlığını görmemiştim. Altınları umurumda değildi. Galiba, sorun gözüydü! Evet, oydu sorun! Bir gözü akbaba gözüne benziyordu-üzerinde saydam bir tabaka olan uçuk mavi bir göz. Bana dikilmeye görsün, tüylerim diken diken olurdu; işte o yüzden, yavaş yavaş- ağırdan ağıra- ihtiyarın canını almaya, böylece o gözden sonsuza kadar kurtulmaya karar verdim.”

Kurulu düzen, kurulu dil farklı bakan gözü gözden çıkartır. O kendine yamuk bakıyordur. Kendi gerçekliğiyle karşılaştırıyordur. Farklı bakan gözler kendi gerçekliğinin zorlamadan ibaret olduğunu gösterir. Toplumun anomisidir. Böyleleri usulünce yok edilmelidir. Gammaz Yürek’de, mat, mavimtırak olan o tek göz rahatsızlık verir. Her bakışında ben doğanın kendisiyim, beni olduğum gibi kabul etmelisin, diyen bakıştır. Ama bu doğallığı, doğayı eğip büken, kendine hizmet için şeklini bozup tırpanlayan düzen, sevmez. Her şey Klasizmin saflaştırıcı, idealize ettiği tanrısala yakın olmalıdır, diye düşünür.

Bazılarının saplantılı, deli, alkolik olarak nitelendirdiği Poe, yaşadığı dönemde dilin tükürdüğü kişiliklerden biridir. Dilin tükürdüğü diyorum çünkü o simgesel düzenin anlamlandırma zincirindeki bozuk ya da çürük halkasıdır. Son derece keskin zekâya sahip olan Poe, matematik, felsefe, mitoloji, psikoloji, astrolojiden tıbba kadar geniş entelektüel birikimiyle başkalarından farklı biridir.  Bunu da incelikle dokuduğu eserlerine yansıtmıştır zaten.

Ölümün Gölgesinde Gammaz YürekSistem, her zaman korkularımızdan beslenmiştir. Bu nedenle ölümü, üstü örtülü ya da örtüsüz kullanmıştır.  Ama Poe, yapıtlarında bu oyunu bozmuş, bizleri ölümle karşı karşıya getirip onun hep orada olduğunu hatırlatmak istemiş bizi ölümle yüzleştirip bir tür ayna tutmuştur.  Ne yazık ki gerek öykülerindeki gerekse yaşamındaki göçüp gidenlerin arasına çabuk üflemiştir zaman onu. Onun hakkında biyografi yazan Susan Archer Weiss, bu konuda şöyle der; “Ölümden korkardı ama tuhaf bir şekilde büyülenmiş gibi sürekli ölümle ilgili yazardı”.

Bilinç dışındaki bu ölüm imgesi çoğu eserlerinde tüm sessizliğin ya da o kadar sesin içinde kendini müzevirler. Kalp atışı ritmindeki sürenin yani tik tak anlarının arasından kaypak bir akışkanlıkla ortaya çıkar, yüzeye ulaşır.

“Çok geçmeden bir inilti duydum; ölüm korkusuna kapılan birinin iniltisi olduğunu anlamıştım. Canı yanan ya da kederli birinin iniltisi değildi-yok, hayır! -dehşete kapılan bir ruhun derinliklerinden yükselen bir sızlanıştı. İyi bildiğim bir sesti. Pek çok gece, tam gece yarısı dünya âlem uykudayken, can evimden yükselerek, o ürkünç yankısıyla beni perişan eden korkuları daha da azdırmıştı.”

Duyusal yoğunluğu artmıştır, sürekli ses duyar. Hayatı, ölüm tarafından ele geçirilmiş bir yazar ölen ölüp gitse de yürek atışını hep duyuran, tüm sessizliğin ya da o kadar sesin içinde kendini gammazlayan. Ölüm sonrasının tekinsizliğini yaşar. İnanılmaz bir hayal gücü olan Poe, okurlarında heyecanı doruk noktaya taşır.

Hepsi nafileydi; çünkü Ölüm ona yaklaşarak kapkara gölgesiyle karşısına dikilmiş, kurbanı sarıp sarmalamıştı.

Yaşamımız boyunca bizi ayakta tutan, deviren, yücelten, alçaltan, yaratan, yok eden, kısacası olduran da öldüren de korkularımızdır. Korku üzerine kurulmuş bir düzen bu en temel, en doğal, en insani duygudan beslenerek kendini var eder.

Yerimden kalktım, yüksek perdeden ve abartılı el kol hareketleriyle ipe sapa gelmez bir şeyler söyleyecek oldum, fakat o ses yine de durmadan yükseliyordu.”

Kulağına gelen ses sürekli artıyor, artıyordu. Polislerin duymaması imkânsızdı. Onunla dalga geçtikleri düşüncesi hepten çıldırtıyordu.

Bu riyakâr sırıtışlara daha fazla katlanamazdım! Avazım çıktığı kadar bağırmazsam ölecektim sanki! – ve işte – yine! -kulak verin! ses yükseliyor! Yükseliyor! Yükseliyor! Yükseliyor! ”Aşağılık herifler!” diye haykırdım, “bırakın numara yapmayı artık! Ben yaptım kabul ediyorum! – sökün tahtaları!- burada, burada! -onun o tiksinç yüreğinin atışı bu!”

Korkularımız yoksa sistem ÇÖKER!


Yazıda yardımcı kaynak olarak 221B Dergisi’nin Poe dosyasından yararlanılmıştır.

Yorum yap

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin